Mesaj
gönderen alabay » 13 Eyl Cum, 2013 17:20
Artık üye olup neyi hangi müsaadeyle kim nasıl okuyabilir, sunucuyu, veritabanını işleten adam bilir ve ayarlar. Bu senin işin, ben bugüne kadar sırf korumayı, yedeklemeyi ve arada sırada bir kaç ayarı yapıyorum.
Bence yazdıklarımız zaten de gayet makul. Her yerde olduğu gibi, birimiz A taraftarıdır, birimiz B, birimiz C. Kendim için diyebilirim ki, herhangi bir taraftarlıktan muaf şekilde durumları yorumluyorum, çünkü hem bana soran yok, hakkım olsa bile, bana seçtirmiyorlar (Almanya böyle bir şeyi hayatta yapmazdı, ama neyse), hem de politika, toplum ve birey konusuna (elbet) bilimsel bir yönden yaklaşıyorum (yaklaşmak zorundayım), çünkü bu benim »işim«.
Hoşlandığım şeyler var, hoşlanmadığım şeyler var. Şu an hiç hoşlanmadığım şeyler var, bundan 15 veya 20 sene evvel de hiç hoşlanamadığım şeyler vardı. Ve bundan 31 sene evvel, eminim ki, başım seninkinden daha dertteydi bazı durumlarla. Ve hiç benimle alâkalı bile değildi, sistem ona göreydi. Ezmek bizde, kökü kazılmamış bir konu ve olay. Asıl problem bu. Türkiye ne yoldan giderse gitsin, bu problem hep aynı. Sağ mı? Öyle. Sol mu? Yine öyle. Ateist mi? Öyle. Dindar mı? Öyle. Yani? Yani, çoktaraflık ve demokratik bir toplum için gereken hürriyetçilik hissi daha tam gelişmemiş. Bir kısımda gelişmiştir mutlaka, ama o kisim hiç siyasetle uğraşıyor mu acaba, o bambaşka bir soru. Bu dünyada her yer için geçerli, onu da gözardı etmeyelim, ama Türkiyenin şöyle bir özelliği var iki dünyanın buluştuğu bir noktada konumlanmış. Doğu ve batı. Ve doğu derken uzakdoğu değil maalesef. Batı denen »sistem« hürriyetin izinde, doğuda bu hiçbir şekilde yok. Batıda çok çürük olsa da, ki var, yine de yol bu yol. Doğuda ise henüz despotizm, ültimatif krallık ya da diktatörlükle işler yürüyor. Türkiye bu açıdan bakılırsa, çok daha batı meğilli. Bu iş de ama, bazılerin her ne kadar midesine dokunursa da, belli bir Cumhuriyet kurucusunun ve elemanlarının emeğine sağlık. Mustafa Kemal Atatürk 1938de vefat etmiş. Bir Türkiye kurabilmiş. Kurmak bir şey, devam etmak başka bir şey. 75 senedir bu başkaların işi, ve bu konuda henüz hafif bir uzlaşma kargaşası var. İzlenimim bu. Unutmamalı ki, şu an bütün taraflar, sağ, sol, dindar, gayrıdindar, hiçbir şekilde ne eski kuruluşun fikir izinde, ne de sağlıklı bir geleceğe doğru vizyonlu bir yolda. Hiçbiri. Bu yüzden, hele hele bugünkü problematik durumlarda, »taraftar« olmak mantıksız. Bilirkişi ve(ya) düşünceli, fikirli olmak mantıklı. Ama bunu istemiyorum diyen otomatikman yerine şunu istiyorum diyemiyor. Çünkü neyi istesin? Ben demokrasiyi istiyorum! Bana göre bir devlet kimseye dinî hiçbir şeyi dayatmamalı, dayatamaz. Ama bir devlet dindarlara da baskı dayatamaz. Kalıyor tek bir püf noktası, o da hoşgörüyle, sistem kabul etmesi. Bu daha biraz zor ve çelişkili gibi geliyor bana. Bu genel bir insanlık problemi, Türk veya Türkiye problemi değil. Ama ben şahsen Türkiyenin ne bir Suriye, ne bir başka Arap devleti, ne de bir Ortaasya Post-Rus devleti olmasını istiyorum. Çünkü hepsinde ya savaş ya da savaşöncesi veya sonrası bir hâl var, ferahlık veya kalkınma pek yok. Ve yok efendim sömürge vesaire ile kimse kendisini uyutmasın. Bu tipik bir refleks, aşırıların refleksi. Ne aşırısı olursa olsun. Gereksiz, işe yaramıyor. Yaramış olsaydı, bugün konumumuz bambaşka olurdu.